27 Mayıs 2014 Salı

Toz pastel tekniği

Toz Pastel atölyesine katılım için daha önceden karakalem eğitimi almış olmak gerekmektedir. 

Toz Pastel tekniği karakalemden renkli çalışmalara geçişte mükemmel bir etüd malzemesidir. Renk araştırmalarına olanak tanımasının yanısıra hacimleme ve gölgelendirme egzersizleri için de oldukça elverişli bir malzemedir.

Toz Pastel kağıt üzerine uygulanan; kullanımı kolay ve çabuk netice veren bir resim malzemesidir.

Pastel yoğun dokusu sebebiyle çok canlı resimler ortaya çıkarmaya olanak tanır. Örneğin boyanın kat kat kullanımıyla zengin ve sert dokulu yüzeyler elde edilebilir yada kalın çizgiler yardımıyla çarpıcı etkiler elde edilebilir, boya parmakla yayıldığında ise yumuşak etkiler yaratmak mümkün olabilir.

Yağlı boya tekniği

Rönesans devrinden beri uygulanan bir resim tekniğidir. Yağlı boya resim üzerinde devamlı çalışabilme olanağı vardır. Yapılan resimler uzun ömürlüdür. Resimlerin temizlenme ve bakım kolaylığı olması nedeniyle diğer tekniklerden daha fazla tercih edilmektedir.

   Yağlı Boya Resim Araç ve Gereçleri
1) Yağlı boya çantası
Yağlı boya çalışmalarında kullanılan araç ve gereçleri koymaya ve korumaya yarayan çantadır. Bunlar değişik büyüklükte hazır olarak satılır veya isteğe uygun olarak marangozlara da yaptırılabilir. İç kısmı bölümlüdür. Bu bölümlere araç ve gereçler yerleştirilir.

2) Palet
Yağlı boya resimde kullanılan boyalar, limon ya da ceviz ağacından yapılmış palet denen düz bir levha üzerine dizilir. Bunların biçimleri genellikle ovaldir. Paletin bir kenarında baş parmağın geçeceği büyüklükte bir delik vardır. Sol elin baş parmağı bu delikten sokularak palet güzelce kavranır ve paletin altında kalan boş parmaklarla da fırçalar tutulur. Tahta paletler dışında, piyasada plastikten yapılmış paletler de satılmaktadır. Pal et bulunmadığı zamanlarda beyaz fayanslardan ya da kalın camlardan yararlanılabilir. Paletin cinsi ne olursa olsun çalışmalardan sonra, fırçaların temizlendiği gibi temizlenmelidir.

3) Spatula
Çelikten yapılmış ince levha sapı ağaçtandır. Mala biçimindedir.
Boya karıştırmaya, resim üzerindeki fazla boyaları kazımaya ve paleti temizlemeye yarar.

4) Resim Sehpaları
Yağlı boya resim yaparken elin resme sürtünmemesi gerekir.
Bu nedenle tuvale destek olması için sehpa kullanılır.
   İki türlü sehpa kullanılır:
* Kır sehpaları :
Kolay taşınması ve hafif olması nedeniyle genel olarak dışarda yapılan resim çalışmalarında kullanılır.
Falzla yer kaplamaması için ayakları iç içe girerek, portatif biçimde hazırlanmışlardır.
* Atölye sehpaları :
Bu tür sehpalarda taşıma sorunu olmadığından, en rahat çalışma ortamı düşünülerek hazırlanmışlardır. Bu sehpaların iskemleleride aynı rahatlık düşünülerek hazırlanır.
Dışarıda yapılacak çalışmalar için kır sehpaları kullanılır. Kolay taşınması için hafif malzemelerden yapılır.

5) Boyalar
Çeşitli toz boyalar bazı yağlarla karıştırılarak elde edilir.
Piyasada yumuşak madenı tüpler içerisinde hazır olarak satılır.

6) Fırçalar
Fırçalar, boyaları palet üzerinde karıştırmak ve tuval üzerine sürmek için kullanılır. Kılları yassı veya yuvarlak biçimde olur. Yassı olanların kalınlıkları, milimetre ölçüsünde 2 , 4 , 6 , 8 ,10 , ... diye numaralandırılmıştır. Yağlı boya fırçalarının kılları genellikle iki cinstir. Birincisi sert kıllı hayvanlardan ve naylondan yapılanlardır.  Bunlar ucuz olanlardır. İkinci cins ise, samur kıllardan yapılanlardır. Bunlar diğerlerine göre biraz daha yumuşak ve pahalıdır. Fırçaları çalışmalardan sonra neft (terebentin, tiner, gaz, benzin) ile iyice silmelidir. Daha sonra da ılık sabunlu su ile yıkamalıdır. Yıkanan fırça sonraki çalışma için zeytin yağına batırıp, öyle saklamalıyız. Aksi halde kılları arasında kuruyan boya artıkları, fırçayı kullanılmaz hale getirir.

7) Yağlar
Yağlar kullanış yerlerine göre iki guruba ayrılır:
* Bezir yağı, haşhaş yağı, ceviz yağı boyaları inceltmeğe yarar. Bunlar boyayı besler ve kuvvetlendirir.
Boyaların inceltilmesi  ve karışımları bu yağlarla yapılır
* Neft yağı, terebentin, gaz, benzin, tiner  boyaları çürütmeğe yararlar. Bu sıvılar boyanın yağını bozar ve matlaştırır. Bunlar yağlı boyayı çürüttüğü için temizleme işlerinde kullanılır. Çalışma sırasında fırçadaki rengi silmek istersek, önce bu sıvılardan birine fırçanın kıllarını batırıp çalkalarız; sonra da bir bez parçası ile kurularız.

8) Vernik
Vernik yağlı boya resimleri havanın etkisinden korur.
Resimlerin daha parlak görünmesini sağlar.
Verniklerin renksiz olanları tercih edilmelidir.

9) Gode
Resim çalışmasları sırasında gerekli olan yağ ve sıvıları palete yakın tutmak için kullanılan araçlara gode denir. Godelerin sıvıyı toplayan kısmı geniştir. Ağzı fırçaların rahatlıkla girip çıkabileceği şekilde dar olmalıdır. Godeler genellikle çinkodan veya tenekeden yapılmıştır. İki hazneli ve palete sıkıştırılacak biçimde yapılmışlardır.

10) Tuval
Yağlı boya resmi yapmak için kullanılan yüzeye tuval denir. Tuval için gerekli yüzey, bez, mukavva, kontrplak, duralit ya da sunta olabilir. Bunlar doğrudan doğruya kullanılırsa boyaların yağını emerek renklerin kuvvetini azaltır ve matlaştırırlar. Boyanın fazla harcanmasına da yol açarlar. Bu nedenle resim yapılacak yüzeyin astar boya ile kaplanması gerekir. Tuval, piyasada hazır olarak satılır. Fakat resmi yapan tarafından da hazırlanabilir.

Tuval hazırlama çalışması
Yüzey olarak seçilen malzeme bez ise, önce şasiye gerilir. Şasi tahtadan yapılmış düz çerçevedir. Yapılacak resmin büyüklüğüne uygun 4-5 cm enindeki dört adet tahta çıta, köşeleri geçme olarak çatılır. Çerçeveyi çatmadan önce de bez, hangi kısmına gerilecekse o taraf içe doğru meyilli olarak rendelenir. Bu da resim yapılırken bezin çerçeve kenarına yapışmamasını, çerçevenin iç kısmına gelen boyanın iz bırakmamasını sağlar. Çerçeveden biraz daha büyük kesilen bez (keten cinsinden), raptiye ya da geniş başlı küçük çiviler yardımı ile şasiye gerilir. Bezden yapılan tuval böyle hazırlandıktan sonra, üzerine önce bir kat tutkallı su sürülür. Tutkallı suyun kıvamı, tutkallı boya hazırlanışında olduğu gibidir. Bu arada genişçe bir kapta bezir yağı ile çinko üstübeç iyice karıştırılıp boza kıvamına getirilir. Kuruyan tutkallı suyun üzerine bu astar boya, geniş bir fırçayla önce yukarıdan aşağıya sonra soldan sağa olmak üzere sürülür. Bu işlem, tuval için uygun olan diğer yüzeylere de aynen uygulanabilir. 

Yağlı Boya Resim nasıl Yapılır ? 
* Konu, kurşun kalem veya füzenle tuval üzerine çizilir.
* Çizme işlemini bastırmadan yapmalıdır.
* Çizimde, konu ana hatlarıyla göstermelidir.
* Hafif çizilen çizgileri düzeltmek daha kolay olur.
* Çizgilerin üzerinden sürülecek boyanın altından çizgiler gözükmez.
* Desen çizildikten sonra, modelin esas renkleri astar olarak sürülür.
* Sürülen astar boya kalın olmamalıdır. 
* Işık gölgeler büyük renk parçaları halinde sürülmelidir.
*İstmediğimiz renkleri, boya yaşken bir bezle veya spatüla ile temizlemeliyiz.
* Astar boya kuruduktan sonra, resmin ayrıntılarına geçilir.
* Yağlı boya çalışmalarını belirli kalıp içine sokmak doğru değildir.
* Resim yapan kimsenin çalışmaları ilerledikçe, bilgi ve becerisi de gelişir.
* Kişi zamanla kendine uygun çalışma tekniğini bulacaktır.
* Yağlı boya resim çalışmalarında araç ve gereçleri tanımak, renk karışımlarını öğrenmek için bol alıştırma yapılmalıdır.
* Kişiler büyük ressamların eserlerini incelemeli, aslına uygun şekilde kopya edilmelidir. Bu taklit çalışmaya uzun süre devam etmemelidir.

Sulu boya tekniği

Adı üstünde suyla karıştırılarak yapılan suluboya tekniğini diğer suyla çalışılan tekniklerden ayıran kendine özgü özellikleri vardır. Daha çok suluboya kağıdı denilen kağıtlara yapılır. Resim malzemeleri sayfamda suluboya ile ilgili malzemeler konusunda oldukça bilgi verdiğimi sanıyorum. Bir kaç şekilde uygulanabilir.

1- Kağıt suya batırılır biraz çektikten sonra üzerine boyalarla çalışılır.

2- kağıt bir sünger parçasıyla zaman zaman ıslatılır.

3- Çalışırken tekniğe uygun olarak sulu çalışılır.

Sayfamın alt bölümlerinde kendim deneyerek bu çalışma şekillerini açıklamaya çalışıyorum.

Suluboya tekniğinin en büyük özelliklerinden birisi; şeffaf olmasıdır, bu yüzden konu çizilirken çok hafif çizgilerle çizilir veya sert kalemler kullanılır ya da çok az çizilir çoğu kısım doğrudan fırçayla çizilir. Suluboyada kapatıcı oduğu için beyaz kullanılmaz, en açık tonda kağıdın beyazlığından yararlanılır diğer tonlar boyayı sulandırarak bulunur. Bir sürdüğünüz boyanın üzerinden tekrar geçmek gerekirse kurumasını bakleyin. Mavi bir rengin üzerinden sarıyı sürerseniz yeşil renk elde edersiniz. Islaklıktan dolayı renklerin birbirine karışmasından korkmayın bu suluboyanın kendine özgü yanlarındandır. Günümüzde piyasada çok çeşitli suluboya ve kağıtları satılmakta,bunların kaliteli olanlarını almanızı tavsiye ederim. Fırça olarak değişik kalınlıklarda samur fırçalar en uygun olanlardır.

Çabuk kuruyan , hızlı çalışmayı gerektiren bir tekniktir, bu yüzden alıştırmalarla teknik tanınmalı, pratiklik kazanmalıdır. Çabuk ama doğru karar vermelidir. Akıcılığı nedeniyle duyguların yansıtılmasında ideal bir tekniktir. Bu yüzden soyut sanatçılar çokça bu tekniği kullanmışlardır.malzemenin taşınması, her yerde çalışabilme gibi kolaylıklarının yanında hataların kolay telafi edilememesi , tekniğin doğru uygulanabilmesi gibi dikkat gerektiren yanları da vardır.  

Suluboya çalışmalarında açıktan koyuya doğru çalışılır, açık bir zeminin üstünden tekrar geçebilirsiniz ama koyu bir zemini düzeltmek mümkün değildir. Aslında bu kural; açıktan koyuya doğru çalışma bütün teniklerde iyi sonuç verir.

Bu resmi yaparken tesadüfler etkili oldu, resim yaparken bazen bir fırça darbesi, bir renk bize bir şeyler hatırlatır veya hoşumuza gider onu kullanırız.


20 Mayıs 2014 Salı

Michelangelo

Michelangeli di Lodovico Buonarroti Simoni (d. 6 Mart 1475 – ö. 18 Şubat 1564), ünlü İtalyan rönesans dönemi ressam, heykeltıraş, mimar ve şairidir. Tam adı Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simoni.
Michelangelo, 6 Mart 1475'te Arezzo yakınlarında Caprese’de doğar. Ailesi, o daha bir aylıkken Floransa’ya taşınır. Annesi, kendisi altı yaşındayken ölen Michelangelo, 13 yaşına geldiğinde Floransa’da Domenico Ghirlandaio’nun yanına öğrenci olarak verilir. Bertoldo di Giovanni’nin zamanında, Medici ailesine ait olan San Marko bahçesinde çalışan genç Michelangelo, bu arada Lorenzo de' Medici ile tanışır.
Michelangelo, heykeltıraştaki rüştünü kanıtladığı ilk ve en ünlü eseri olan çocuk kral Davud’un heykelini yaptığında henüz 26 yaşındadır. Beş buçuk metrelik bir mermer kütleden çıkaracağı eser için genç dâhi, mermer bloğun yanına bir baraka inşa ederek, yardımcısız bir şekilde, çoğu zaman geceli gündüzlü çalışarak Rönesans sanatının harikalarından biri olarak kabul edilen David’i yaratır.
1505 yılında Papa II. Julius tarafından kendisine, en önemli başarılarından biri olacak Vatikan’ın yanındaki Sistine Şapeli’nin tavan resimlerinin yapılması işi verilir. 3 yıl sonra başlayacağı bu görevi sanatçı, 520 metrekarelik bir alanda yaklaşık dört yıllık bir çalışmanın ürünü olarak bitirir. Ortasının da, her biri ÂdemHavva ve Nuh Tufanıyla ilgili İncil’in Eski Ahit’inden alınma öykülerden esinlenerek yapılan resimlerin bulunduğu dokuz pano bulunan freskin yan unsurları da mitolojik figürlerle bezelidir. Özellikle “Adem'in Yaratılışı” ismindeki sahne batı resim sanatının en canlı tasvirlerinden biri kabul edilir.
1519 yılında Cosimo de' Medici’nin soyunun son temsilcisi Lorenzo de' Medici’nin ölmesiyle Michelangelo, onla birlikte genç yaşta ölenNemours Dükü Giuliano’nun mezarlarının konulduğu kiliseye iki ünlünün heykelini yapar. 1534’te Papa III. Paulus’un heykeltıraşı ve mimarı yapılan Michelangelo’ya Sistine Kilisesi’nin sunak duvarına bir Kıyamet Günü tasviri yapmasını ister. Meryem’in Göğe Yükselişiİsa’nın Vaftizi ve Musa’nın Hükmü’nün anlatıldığı freskler süsler bu duvarı.
Michelangelo'nun Aziz Peter Basilikası'nda (1498–99) yer alan Pietàadlı eseri.
Kıyamet Günü tablosuna başından beri muhalefet eden yeni Papa IV. Paulus ise, tablodaki imgelerin fazlaca müstehcen göründüğünü belirterek Michelangelo’dan tabloyu biraz daha ‘düzgün’ hale getirmesini isteyince, ustanın cevabı şu olur: “Papa’ya söyleyin, bu küçük bir mesele ve kolaylıkla uygun hale getirilebilir. Önce kendisi yaşadığımız bu dünyayı uygun ve yaşanılır bir hale getirsin, sonra da bu tablo da aynı uygunluğa girecektir.” Michelangelo’nun yaşadığı çağ, kendisiyle boy ölçüşebilecek derecede yetkin ressam ve heykeltıraşçılara da tanıktır aynı zamanda.
Bunların başında Rafael ve Leonardo Da Vinci gelir. Bu sanatçılar arasında keskin ancak hoşça bir rekabet vardır. Anlatılan bir öyküye göre, sanatçının rakiplerinden Rafael veBramante, işbirliği yaparak Michelangelo’ya Sistine Kilisesinin işini verdirmeye çalışırlar. Böylelikle, kendini ressamdan çok bir heykeltıraş olarak kabul eden Michelangelo, bu işi kabul etmeyerek Papanın gözünden düşecektir. Hayatının son dönemini Roma’daki Aziz Peter Kilisesi’nin mimarı olarak geçiren Michelangelo 18 Şubat 1564'te 89 yaşında ölür.
Rönesans sanatına benzersiz bir etkide bulunan Michelangelo, klasik sanat tekniklerini öğrenmesinin yanı sıra asıl olarak, insan formunu her açıdan tasvir edebilmek için kadavralar üzerinde çalışıp, Yunan ve Roma sanatından devraldığı idealleştirilmiş insan tasarımlarını ulaştığı gerçekçilik boyutunu yakalamaya çalışır. Batı resminin babası olarak bilinen Giotto’nun resmindeki doğallık ve gerçekçilik ile 15. yüzyıl başında tam olarak anlaşılabilen derinlikte perspektif olgusunu geliştirip kendi tarzına temel yapan Michelangelo onlarca heykel, freske imza atıp Roma’nın yeniden inşa ve düzenlenmesinde de önemli görevler almıştır.Onu idolü olarak seçen birçok kişi vardır.

Henri Matisse

Henri Matisse (okunuşu: anri matis) (31 Aralık 1869 – 3 Kasım 1954) 20. yüzyılın en önemli ressamlarından. Renkleri büyük bir ustalıkla kullanışıyla Picasso ve Kandinsky ile birlikte, modern sanatın en büyük sanatçılarından biri kabul edilir.
Matisse 1869 yılının son gününde kuzey Fransa’da dünyaya geldi. 1887 - 1888’de Paris’te hukuk eğitimi alan Matisse, ertesi yıl Saint Quentin’de bir avukatın yanında asistanlık yapmaya başladı. Aynı zamanda, sabah erken saatlerde École Quentin de la Tour’da çizim kurslarına devam etti. Ancak 1890 yılında geçirdiği apandisit ameliyatının ardından büyük ölçüde yatakta geçen bir dönem yaşadı ve bu sırada resim uğraşı giderek bir tutku haline dönüştü.
Böylece, 1891 yılında hukuk alanındaki kariyerine son vererek tamamıyla resme yöneldi ve Paris’e giderek Academie Julian’da William Bourgereau’nun sınıfına kaydoldu. Aynı zamanda kısa bir süre sonra, École des Arts Décoratifs’e yazıldı, 1895 yılında sınavı kazanarak resmen Moureau’nun öğrencisi oldu.
Matisse bu dönemde, kendisi gibi ressam olan komşusu Emile Wery ile birlikte Fransa’nın Brötanya bölgesini ziyaret etti. Daha önceGauguin gibi öncü sanatçılara esin kaynağı olan Brötanya’dan dönüşünde Matisse, saf prizmatik renklere ilgi duymaya başladı. 1897yılında, Musée du Luxembourg’da izlenimcileri keşfetmesi de onun sanat hayatı açısından önemli bir dönüm noktası oldu.
1898 yılında, kendisine dört yıl önce bir kız çocuğu vermiş olan Amelie Parayre ile evlenen Matisse, Camille Pissarro’nun tavsiyesi üzerine balayında Turner’ın resimlerini görmek üzere Londra’ya gitti. Paris’e döndükten sonra ilkbahar ve yaz aylarını geçirmek üzereKorsika’ya geçti ve burada Akdeniz ışığı, renklerine yeni bir parlaklık kazandırdı.
1900 - 1904 yılları arasındaki dönemde, Cezanne’ın Mattisse üzerinde kesin bir etkisi vardır. Matisse, bu sırada sergilere de katılmaktaydı; 1903’de Salon d’Automne’a (Sonbahar Salonu) resim verdikten sonra 1904 yılında Vollard’ın galerisinde ilk kişisel sergisini gerçekleştirdi. CezanneVan GoghPicasso ve modern sanatın öncüsü sayılan daha birçok sanatçıya henüz tanınmadan sahip çıkan Vollard’ın galerisinde sergi açmak, en azından kısıtlı fakat öncü bir sanat ortamının ilgisini uyandırmış olmalıdır.
Matisse 1905 yılı yazını Derain ve bir süre Vlamick’le birlikte Akdeniz kıyısında bir balıkçı kasabası olan Collioure’da geçirdi. Akdeniz, hayatı boyunca Matisse için sanatına güç veren bir çekim merkezi oldu. Derain, Vlaminck ve Marquet ile birlikte, 1905 Paris Sonbahar Salonu sergisine katıldı. Bu sanatçı grubunun birbirine paralellik gösteren çalışmaları, şiddetli bir halk tepkisinin oluşmasına neden oldu ve eleştirmen Louis Vauxcelles bir yazısında onları pervasız renk seçimleri nedeniyle Fauves (Vahşiler) olarak niteledi. Bu tanımı kabul ederek kendilerine Fovist diyen sanatçılar, resimlerinde rengi temel unsur olarak kullanıyor ve saf rengin ifade gücünden yararlanmayı amaçlıyordu. Eleştirilerin hedefinde Matisse ve özellikle de onun Şapkalı Kadın adlı resmi yer aldı. Halkın ve tutucu sanat çevrelerinin tepkisini çeken bu resim, dönemin avangart sanatına ilgi duyan Stein’lar (Michael) tarafından satın alındı.
Matisse’in en sabırlı modeli olan karısı Bayan Matisse, onun bir diğer erken dönem başyapıtına da konu oldu. 1905 yılında tamamlanan Bayan Matisse:Yeşil Çizgi saf, yalın renkli düzlemlerle kurgulanmış kompozisyonuyla, sanatçının üslup eğilimini ortaya koymaktadır. Bu resimden kısa bir süre sonra Yaşama Sevinci adlı büyük boyutlu yağlıboya çalışmayı gerçekleştirdi. Bu resimde, belirgin kontürlerle sınırlanmış nesne ve figürler, saf renklerle tanımlanmıştır. Matisse’in sanatının ana izleği, resimleri aracılığıyla yaşama sevincini yansıtmaktır ve bu doğrultuda renk, ışık ve resmin konusundan yararlanmayı amaçlar. Yaşama Sevinci, 1906 yılında Salon des Indépentants’da sergilendi ve yine tepkileri üzerine çekti. Paul Signac bile onun yanlış yönde ilerlediği görüşündedir. Buna karşılık Leo Stein, resmi modern zamanların baş yapıtı olarak nitelendirerek satın aldı.
1906 yılında Matisse tekrar Akdeniz’in çağrısına cevap verdi ve Cezayir’e giderek Biskra Vahası’nı ziyaret etti. Buradan resimlerinde faydalanacağı çiniler, kıyafetler ve diğer yöresel nesnelerle döndü. İslam ve doğu sanatı onun üzerinde belirgin bir etkiye sahip oldu.
Matisse sadece çinilere değil, doğu halılarına da ilgi duymuştur. Doğu halılarındaki dekoratif unsurlar, saf renkler, soyut biçimler ve düzeyler önem taşımaktaydı. Matisse’in resimlerindeki iki boyutluluk ve dekoratif unsurların artan önemi Gauguin’in 19. yüzyıl sonunda ortaya koyduğu tavrın bir devamı niteliğindeydi. 1908 yılında yaptığı Kırmızıdaki Uyum onun doğu sanatına ve dekoratif unsurlara verdiği önemin bir sonucudur. Resimde masa örtüsü ve duvarın kırmızı renkte olması ve mavi kıvrımlı motiflerin hem masada hem de duvar yüzeyinde tekrar etmesi, resim yüzeyinin iki boyutluluğunu vurgular. Sanatçı 1907-1909 yılları arasında ders verdiği bir resim okulu da açtı fakat daha sonra sanat çalışmalarına yoğunlaşabilmek amacıyla bunu kapattı. 1909 yılında, Moskovalı bir iş adamı olan ve Matisse’in resimlerini toplayan Shchukin ona resim sipariş etmiştir. Matisse’in Rus koleksiyoner için yaptığı Dans ve Müzik adlı büyük boyutlu çalışmalar; saf renk kullanımı, belirgin dış çizgilerle sınırlanmış figürleri ve yaşama sevincini yansıtan temalarıyla Matisse’in baş yapıtları arasında yer aldılar.
Dans’ta elele tutuşmuş daire şeklinde dans eden figür grubu ilginç bir şekilde Ambroggio Lorenzetti’nin Siena’da Palazzo Pubblico’nun duvarlarında yer alan iyi yönetim freskindeki dans eden figürleri anımsatır. Matisse, 1907 yılında bu şehri ziyaret ettiğinde Lorenzetti’nin büyük boyutlu freskini görmüş ve dans eden figürleri dikkatle incelemiş olmalıdır. Müzik ise her biri izleyiciye dönük düz mavi-yeşil bir fon üzerindeki beş adet kırmızı figürden oluşmuş oldukça sade bir kompozisyondur. Figürlerin dizilişleri belirgin bir biçimde notaların dizilişlerini andırır. Her iki resim de 1910'da Sonbahar Salonu’nda sergilendi.
1908 yılında Berlin’e giderek burada Alman dışavurumcuların çalışmalarını görme olanağını bulan Matisse, 1910 yılında bu kez Marquet ile birlikte Münih’i ziyaret etti ve İslam Sergisi’ni gezdi. Sergide özellikle halılardan etkilendi. 1911 tarihli Ressamın Ailesi, bu etkilenmenin boyutlarını açık bir şekilde ortaya koyar. Resimde sanatçının karısı, kızı ve iki oğlu; kanepelerin, duvar kağıdının ve hepsinden önemlisi yerdeki halının dekoratif kalabalığı içerisinde adeta kaybolmaktadır. Aynı yıl yaptığı Kırmızı Stüdyo ise, tek bir kırmızının iki boyuta indirgediği bir mekâna yerleştirilmiş ve sadece kontürleriyle tanımlanmış nesnelerden oluşmaktadır.
1911 ve 1912 kış aylarını Fas’da geçiren Matisse, bu coğrafyanın ve iklimin etkisiyle daha canlı ve ışıklı renkler kullanmaya başladı. Ancak 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi sanatında yepyeni bir evreyi gündeme getirdi. Resimlerinde biçimler giderek soyutlaşırken renkler koyulaşmaya ve siyah gölgeler artmaya başladı. 1914 tarihli Notre-Dame Görünümü ve Collioure’da Fransız Penceresi bu dönemin başyapıtları olarak gösterilir.
Henri Matisse (okunuşu: anri matis) (31 Aralık 1869 – 3 Kasım 1954) 20. yüzyılın en önemli ressamlarından. Renkleri büyük bir ustalıkla kullanışıyla Picasso ve Kandinsky ile birlikte, modern sanatın en büyük sanatçılarından biri kabul edilir.
Matisse 1869 yılının son gününde kuzey Fransa’da dünyaya geldi. 1887 - 1888’de Paris’te hukuk eğitimi alan Matisse, ertesi yıl Saint Quentin’de bir avukatın yanında asistanlık yapmaya başladı. Aynı zamanda, sabah erken saatlerde École Quentin de la Tour’da çizim kurslarına devam etti. Ancak 1890 yılında geçirdiği apandisit ameliyatının ardından büyük ölçüde yatakta geçen bir dönem yaşadı ve bu sırada resim uğraşı giderek bir tutku haline dönüştü.
Böylece, 1891 yılında hukuk alanındaki kariyerine son vererek tamamıyla resme yöneldi ve Paris’e giderek Academie Julian’da William Bourgereau’nun sınıfına kaydoldu. Aynı zamanda kısa bir süre sonra, École des Arts Décoratifs’e yazıldı, 1895 yılında sınavı kazanarak resmen Moureau’nun öğrencisi oldu.
Matisse bu dönemde, kendisi gibi ressam olan komşusu Emile Wery ile birlikte Fransa’nın Brötanya bölgesini ziyaret etti. Daha önceGauguin gibi öncü sanatçılara esin kaynağı olan Brötanya’dan dönüşünde Matisse, saf prizmatik renklere ilgi duymaya başladı. 1897yılında, Musée du Luxembourg’da izlenimcileri keşfetmesi de onun sanat hayatı açısından önemli bir dönüm noktası oldu.
1898 yılında, kendisine dört yıl önce bir kız çocuğu vermiş olan Amelie Parayre ile evlenen Matisse, Camille Pissarro’nun tavsiyesi üzerine balayında Turner’ın resimlerini görmek üzere Londra’ya gitti. Paris’e döndükten sonra ilkbahar ve yaz aylarını geçirmek üzereKorsika’ya geçti ve burada Akdeniz ışığı, renklerine yeni bir parlaklık kazandırdı.
1900 - 1904 yılları arasındaki dönemde, Cezanne’ın Mattisse üzerinde kesin bir etkisi vardır. Matisse, bu sırada sergilere de katılmaktaydı; 1903’de Salon d’Automne’a (Sonbahar Salonu) resim verdikten sonra 1904 yılında Vollard’ın galerisinde ilk kişisel sergisini gerçekleştirdi. CezanneVan GoghPicasso ve modern sanatın öncüsü sayılan daha birçok sanatçıya henüz tanınmadan sahip çıkan Vollard’ın galerisinde sergi açmak, en azından kısıtlı fakat öncü bir sanat ortamının ilgisini uyandırmış olmalıdır.
Matisse 1905 yılı yazını Derain ve bir süre Vlamick’le birlikte Akdeniz kıyısında bir balıkçı kasabası olan Collioure’da geçirdi. Akdeniz, hayatı boyunca Matisse için sanatına güç veren bir çekim merkezi oldu. Derain, Vlaminck ve Marquet ile birlikte, 1905 Paris Sonbahar Salonu sergisine katıldı. Bu sanatçı grubunun birbirine paralellik gösteren çalışmaları, şiddetli bir halk tepkisinin oluşmasına neden oldu ve eleştirmen Louis Vauxcelles bir yazısında onları pervasız renk seçimleri nedeniyle Fauves (Vahşiler) olarak niteledi. Bu tanımı kabul ederek kendilerine Fovist diyen sanatçılar, resimlerinde rengi temel unsur olarak kullanıyor ve saf rengin ifade gücünden yararlanmayı amaçlıyordu. Eleştirilerin hedefinde Matisse ve özellikle de onun Şapkalı Kadın adlı resmi yer aldı. Halkın ve tutucu sanat çevrelerinin tepkisini çeken bu resim, dönemin avangart sanatına ilgi duyan Stein’lar (Michael) tarafından satın alındı.
Matisse’in en sabırlı modeli olan karısı Bayan Matisse, onun bir diğer erken dönem başyapıtına da konu oldu. 1905 yılında tamamlanan Bayan Matisse:Yeşil Çizgi saf, yalın renkli düzlemlerle kurgulanmış kompozisyonuyla, sanatçının üslup eğilimini ortaya koymaktadır. Bu resimden kısa bir süre sonra Yaşama Sevinci adlı büyük boyutlu yağlıboya çalışmayı gerçekleştirdi. Bu resimde, belirgin kontürlerle sınırlanmış nesne ve figürler, saf renklerle tanımlanmıştır. Matisse’in sanatının ana izleği, resimleri aracılığıyla yaşama sevincini yansıtmaktır ve bu doğrultuda renk, ışık ve resmin konusundan yararlanmayı amaçlar. Yaşama Sevinci, 1906 yılında Salon des Indépentants’da sergilendi ve yine tepkileri üzerine çekti. Paul Signac bile onun yanlış yönde ilerlediği görüşündedir. Buna karşılık Leo Stein, resmi modern zamanların baş yapıtı olarak nitelendirerek satın aldı.
1906 yılında Matisse tekrar Akdeniz’in çağrısına cevap verdi ve Cezayir’e giderek Biskra Vahası’nı ziyaret etti. Buradan resimlerinde faydalanacağı çiniler, kıyafetler ve diğer yöresel nesnelerle döndü. İslam ve doğu sanatı onun üzerinde belirgin bir etkiye sahip oldu.
Matisse sadece çinilere değil, doğu halılarına da ilgi duymuştur. Doğu halılarındaki dekoratif unsurlar, saf renkler, soyut biçimler ve düzeyler önem taşımaktaydı. Matisse’in resimlerindeki iki boyutluluk ve dekoratif unsurların artan önemi Gauguin’in 19. yüzyıl sonunda ortaya koyduğu tavrın bir devamı niteliğindeydi. 1908 yılında yaptığı Kırmızıdaki Uyum onun doğu sanatına ve dekoratif unsurlara verdiği önemin bir sonucudur. Resimde masa örtüsü ve duvarın kırmızı renkte olması ve mavi kıvrımlı motiflerin hem masada hem de duvar yüzeyinde tekrar etmesi, resim yüzeyinin iki boyutluluğunu vurgular. Sanatçı 1907-1909 yılları arasında ders verdiği bir resim okulu da açtı fakat daha sonra sanat çalışmalarına yoğunlaşabilmek amacıyla bunu kapattı. 1909 yılında, Moskovalı bir iş adamı olan ve Matisse’in resimlerini toplayan Shchukin ona resim sipariş etmiştir. Matisse’in Rus koleksiyoner için yaptığı Dans ve Müzik adlı büyük boyutlu çalışmalar; saf renk kullanımı, belirgin dış çizgilerle sınırlanmış figürleri ve yaşama sevincini yansıtan temalarıyla Matisse’in baş yapıtları arasında yer aldılar.
Dans’ta elele tutuşmuş daire şeklinde dans eden figür grubu ilginç bir şekilde Ambroggio Lorenzetti’nin Siena’da Palazzo Pubblico’nun duvarlarında yer alan iyi yönetim freskindeki dans eden figürleri anımsatır. Matisse, 1907 yılında bu şehri ziyaret ettiğinde Lorenzetti’nin büyük boyutlu freskini görmüş ve dans eden figürleri dikkatle incelemiş olmalıdır. Müzik ise her biri izleyiciye dönük düz mavi-yeşil bir fon üzerindeki beş adet kırmızı figürden oluşmuş oldukça sade bir kompozisyondur. Figürlerin dizilişleri belirgin bir biçimde notaların dizilişlerini andırır. Her iki resim de 1910'da Sonbahar Salonu’nda sergilendi.
1908 yılında Berlin’e giderek burada Alman dışavurumcuların çalışmalarını görme olanağını bulan Matisse, 1910 yılında bu kez Marquet ile birlikte Münih’i ziyaret etti ve İslam Sergisi’ni gezdi. Sergide özellikle halılardan etkilendi. 1911 tarihli Ressamın Ailesi, bu etkilenmenin boyutlarını açık bir şekilde ortaya koyar. Resimde sanatçının karısı, kızı ve iki oğlu; kanepelerin, duvar kağıdının ve hepsinden önemlisi yerdeki halının dekoratif kalabalığı içerisinde adeta kaybolmaktadır. Aynı yıl yaptığı Kırmızı Stüdyo ise, tek bir kırmızının iki boyuta indirgediği bir mekâna yerleştirilmiş ve sadece kontürleriyle tanımlanmış nesnelerden oluşmaktadır.
1911 ve 1912 kış aylarını Fas’da geçiren Matisse, bu coğrafyanın ve iklimin etkisiyle daha canlı ve ışıklı renkler kullanmaya başladı. Ancak 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi sanatında yepyeni bir evreyi gündeme getirdi. Resimlerinde biçimler giderek soyutlaşırken renkler koyulaşmaya ve siyah gölgeler artmaya başladı. 1914 tarihli Notre-Dame Görünümü ve Collioure’da Fransız Penceresi bu dönemin başyapıtları olarak gösterilir.
Matisse, savaşın ardından zamanının büyük bölümünü Nice şehrinde geçirmeye başladı. 1918/19 tarihli Keman Kutulu İç Mekan onun yeniden canlanan renk ve ışık ilgisini yansıtır. Bu dönemde ayrıca, dekoratif yönü ağır basan bir dizi Odalık resmi gerçekleştirmiştir.
1930’lu yıllar ile birlikte resimlerinde biçimler iyice yalınlaşmaya ve dekoratif unsurlar önem kazanmaya başladı. 1931-33 yıllarında gerçekleştirdiği ve üç parçadan oluşan büyükDans frizi bunun en somut örneğidir. Dans’la birlikte 1935 tarihli Pembe Nü ve 1939 tarihli Müzik onun yinelenen temalarının farklı ele alınışlarıdır.
1940’lı yıllar II. Dünya Savaşı’na ve onu giderek yatağa bağımlı hale getiren hastalığına rağmen yoğun bir şekilde üretmeye devam ettiği bir dönem oldu. Jazz adlı kitap için 1947yılında gerçekleştirdiği, kesilmiş kâğıt üzerine guaj tekniğindeki çalışmalar Matisse’in yerleşmiş sanat anlayışının farklı bir sunumunu oluşturur. İkarus bu çalışmalardan belki de en tanınmış olanıdır. İlerlemiş yaşlarında gerçekleştirdiği çalışmalarından biri de 1943 yılından beri yaşamakta olduğu Vence’deki Rosarie Şapeli için yaptığı tasarımlardır. Kesilmiş renkli kâğıtlarla hazırladığı taslaklar şapelin vitrayları olarak uygulanmıştır. Ayrıca beyaz seramik yüzeyler üzerine siyah çizgilerle gerçekleştirdiği büyük ölçekler Meryem ve Çocuk İsa, Aziz Dominik ve Kutsal haçla ilgili desenler yer alır. Matisse hayatının son dönemlerinde kesilmiş renkli kâğıtlarla gerçekleştirdiği çalışmalara yoğunlaştı. İlerleyen yaşı ve onu neredeyse yatağa bağlayan hastalıklar eserlerini bu farklı teknikte uygulamasına neden olmuş olabilir. 1952 tarihli Mavi Nü bu eserlerden en tanınmış olanıdır.
Matisse, savaşın ardından zamanının büyük bölümünü Nice şehrinde geçirmeye başladı. 1918/19 tarihli Keman Kutulu İç Mekan onun yeniden canlanan renk ve ışık ilgisini yansıtır. Bu dönemde ayrıca, dekoratif yönü ağır basan bir dizi Odalık resmi gerçekleştirmiştir.
1930’lu yıllar ile birlikte resimlerinde biçimler iyice yalınlaşmaya ve dekoratif unsurlar önem kazanmaya başladı. 1931-33 yıllarında gerçekleştirdiği ve üç parçadan oluşan büyükDans frizi bunun en somut örneğidir. Dans’la birlikte 1935 tarihli Pembe Nü ve 1939 tarihli Müzik onun yinelenen temalarının farklı ele alınışlarıdır.
1940’lı yıllar II. Dünya Savaşı’na ve onu giderek yatağa bağımlı hale getiren hastalığına rağmen yoğun bir şekilde üretmeye devam ettiği bir dönem oldu. Jazz adlı kitap için 1947yılında gerçekleştirdiği, kesilmiş kâğıt üzerine guaj tekniğindeki çalışmalar Matisse’in yerleşmiş sanat anlayışının farklı bir sunumunu oluşturur. İkarus bu çalışmalardan belki de en tanınmış olanıdır. İlerlemiş yaşlarında gerçekleştirdiği çalışmalarından biri de 1943 yılından beri yaşamakta olduğu Vence’deki Rosarie Şapeli için yaptığı tasarımlardır. Kesilmiş renkli kâğıtlarla hazırladığı taslaklar şapelin vitrayları olarak uygulanmıştır. Ayrıca beyaz seramik yüzeyler üzerine siyah çizgilerle gerçekleştirdiği büyük ölçekler Meryem ve Çocuk İsa, Aziz Dominik ve Kutsal haçla ilgili desenler yer alır. Matisse hayatının son dönemlerinde kesilmiş renkli kâğıtlarla gerçekleştirdiği çalışmalara yoğunlaştı. İlerleyen yaşı ve onu neredeyse yatağa bağlayan hastalıklar eserlerini bu farklı teknikte uygulamasına neden olmuş olabilir. 1952 tarihli Mavi Nü bu eserlerden en tanınmış olanıdır.